Kullandığınız Browser Flash'ı Desteklemiyor.

ÇOCUK ERGEN PSİKOLOJİSİ

Çocuk Ergen Psikolojisi

Merkezimizde, çocuk ve ergenlerin bireysel gelişimlerini, anne baba ile iletişimlerini, öz güvenlerini, arkadaş ilişkilerini, okul performanslarını güçlendiren, ve olumlu yönde destekleyen hizmetler verilmektedir. Psikolojik sorunlar yaşayan çocuk ve ergenlerin terapileri, gerektiğinde anne baba ile çalışılarak ve okul ile işbirliği yapılarak yürütülmektedir

Çocukluk ve ergenlik dönemleri evrensel bağlamda birtakım fizyolojik, psikolojik, duygusal ve davranışsal özellikleri içermektedir. Çocuklarımızın yaşadığı dünyayı ve karşılaştıkları problemleri yetişkin bireyler olarak anlamlandırabilmemiz için bu dönemsel özellikleri ve bu dönemlerin ihtiyaçlarını da bilmemiz gerekmektedir. Çoğu kez yaşanılan ve çözümsüz olduğu düşünülen problemler, bu dönem içerisinde karşılıklı olarak ihtiyaçların anlaşılamamasından ortaya çıkabilmektedir. Bu noktada problemlerin çözümü için profesyonel desteğe ihtiyaç duyulabilmektedir.

Merkezimizde alanında uzman psikolojik danışmanlarla yapılacak çalışmalar, ebeveynlerin ve çocukların/ergenlerin asıl ihtiyaçlarının farkına varılmasını, problem olabilecek yaşamsal deneyimlerin sağlıklı problem çözme yolları ile daha kolay çözülebilmesini sağlayacaktır.

ÇOCUK


alt ıslatma ve tuvalet eğitimi

Çocuklar genellikle üçüncü yaşlarının sonunda çişlerini tutmayı öğrenirler ve 4 – 5 yaşına gelene dek ara sıra gündüzleri, daha sık olarak ta geceleri altlarını ıslatırlar. Yaş ilerledikçe bu oranın düşmesi ve bu yaş döneminin sonunda artık sorunun ortadan kalkması beklenir. Ancak sorunun devam etmesi halinde çocuğun ruhsal ve fizyolojik olarak uzman desteği alması gerekir. Çocuklar duygusal problemlerden etkilenebildiği gibi, tuvalet alışkanlığını kazanabilmesi için oluşması gereken kaslarının henüz olgunlaşmamasından dolayı fizyolojik olarak ta bu problemle karşılaşmaktadırlar. Öncelikle sorunun tıbbi bir nedenden kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirlenmeli ve bir uzmana başvurulmalıdır.

Fizyolojik nedenler:
*Kalıtımsal olabilir. Anne-babanın geçmişinde geç tuvalet alışkanlığı var ise, çocukta da aynı rahatsızlık görülmektedir.
*Çocuğun ilgili kasları (sfinkter) olgunlaşmamışta olabilir.
*Böbrek ve idrar yolu rahatsızlıkları, belkemiği, merkezi sinir sistemi bozukluklarında da alt ıslatma görülmektedir.
*Çocuklar aşırı yorgunlarsa ya da yatmadan önce çok sıvı tüketip, tuvalet ihtiyaçlarını gidermemişlerse altlarını ıslatabilirler.

Ruhsal nedenler:
Çoğu zaman alt ıslatma stresle ilgilidir. Örneğin bir yakınının ölümü sonrası, okul veya ev ortamında meydana gelen bir değişiklik (okul değiştirme, taşınma, boşanma aileye yeni bir bebeğin katılması vb.) alt ıslatmaya neden olmaktadır. Özellikle kardeş kıskançlığı yaşayan çocuklarda rastlanılır. Büyük çocuk, küçük çocuğa gösterilen ilgiyi kıskanır ve ilgiyi üzerine çekebilmek için küçük kardeşi gibi davranmaya başlar. Altına yapma, biberondan yemek isteme, konuşabildiği halde bebekçe konuşma gibi, davranışlarında geriye dönüşler görülmektedir.

Sorunlar duygusal kökenli de olabilir. Çocuğun yaşadığı şoklar, kazalar, ilgisizlik, sevgisizlik ya da aşırı sevgi alt ıslatmanın nedenlerindendir.

Bazen de çocuklar tuvaletten korktukları için altlarını ıslatabilirler ama bu çok sık görülmemektedir.

Tuvalet eğitimi konusunda baskı görmüş çocuklarda altlarını ıslatmaktadırlar.

Alt ıslatma sorununu önlemenin yolları:
*Tıbbi bir nedenden kaynaklanıyorsa mutlaka bir doktora başvurulmalıdır.
*Alt ıslatma yaramazlık değildir, çocukları suçlamamak gerekir. Bu onların kontrolü dışında gelişmiştir. Çocuğun üzerindeki gereksiz baskılar kaldırılmalı, aşırı titiz tutumlardan kaçınılmalıdır.
*Eğer altını ıslatma nedeni kardeş kıskançlığı ise, çocuklara eşit ilgi gösterilmeli ve aile bireylerinden yardım istenmelidir. Çocuk yapabildikleriyle takdir edilirse, fark edildiğini anlayacak ve duygusal olarak rahatlayacaktır.
*Çocukları en çok yoran olumsuz davranış ve iletişimdir. Çocuğun anlamayacağını düşünmek, belli etmemeye çalışmak, sorunla ilgili çarpık açıklamalar yapmak son derece yanlıştır. Bu konuda sorun yaşamamak için anne-babaların çok dikkatli davranmaları gerekir.
*Anne-babayı nadir görmek, az zaman geçirmek hatta zaman geçirmemek alt ıslatmaya neden olabilir.
*Düzenli olarak tuvalete gittiğinde ya da altını kuru tuttuğunda övülmeli, çocukla olumlu iletişim kurarak, onun değerli olduğu hissettirilmelidir. İlk tuvalet alışkanlığı kazandığı dönemlerde de tuvaleti kullandığı için ödüllendirmekte çocuğu motive etmektedir. Asla baskı yolu ile tuvalet eğitimi kazandırılmamalıdır. Çocuğun tuvalet eğitimi konusunda belli bir olgunluğa erişmesi beklenmelidir.
*Tuvalete düzenli aralıklarla gittiğinden emin olunmalıdır. Özellikle yatmadan önce tuvalete oturtulmalı, uykusu derinse sık sık tuvalete kaldırılmalıdır. Yatmadan önceki bir saat içerisinde de sıvı bir şey içirilmemelidir. Alarmlı bir saat ya da ona bunu hatırlatacak bir uyarıcı işe yarayabilir. Başlangıçta çocuğun anne-baba yardımıyla tuvalete götürülmesi gerekebilir.
*Eğer çocuğun okuldaki tuvaletlerle ilgili bir sorunu varsa, ona bu konuda destek olup sorununu çözmesinde yardımcı olunmalıdır.
*Çocuğun stresleri ve endişeleri ile ilgilenilmelidir. Duygusal sorunlar çözüme kavuşturulamıyorsa bir çocuk psikologuna yönlenilmesinde fayda vardır. Umutsuzluğa kapılmamalıdır.
*Çocuk utanç duymadan bir arkadaşının evinde kalmak ya da tatile gitmek için doktoruna danışarak kısa süreliğine ilaç kullanabilir. İlaçlar idrar yapma isteğini bastırdığı için uzun süre kullanılmaması tavsiye edilmektedir.
*Su geçirmez çarşaflar, çabuk kuruyan yatak örtüleri vb. kullanmak durumu kolaylaştırabilir.

tırnak yeme

Çocuklarda tırnak yeme 3-4 yaşlarından itibaren görülebilecek bir davranıştır. Bu davranış günümüzde birçok çocukta görülebilmektedir. Ancak önemli olan bu davranışı önemseyip çözüm yolları üretebilmektir. Bilindiği gibi çocuk yaşlarda tırnak yemeye başlayıp üniversite yıllarına kadar bu davranışı taşıyan bireyler mevcuttur.

Şimdi kısaca tırnak yeme davranışının sebeplerini inceleyelim. Öncelikle bu davranışa sebep olabilecek tek bir neden yoktur. Çocuklar iç dünyalarında öfke, endişe, güvensizlik, üzüntü, kırgınlık veya korku gibi duygularla karşılaştıklarında, bu duygularla baş etme yetileri gelişmediğinden, sağlıklı olarak dışarıya vuramazlar. Sonuç olarak çocuklar kendilerini güvende hissedebilmek için tırnak yeme davranışına sarılırlar. Önemli olan bu davranış bir alışkanlık halini almadan çözebilmektir.

Tırnak yeme davranışına sebep olan olumsuzlukları biraz daha açmak gerekirse;

Aşırı baskıcı baba/annenin, otoritelerinin altında sindirilmiş çocuklarda özgüven eksikliği oluşur, bu eksiklik ile baş edemeyen çocuklarda tırnak yeme davranışının ortaya çıkması,
Anne veya babayı uzun süre göremeyen çocukların reddedildiklerini düşünmeleri ve bu duyguyla baş edemeyip tırnak yemeye başlamaları,
Anne/babanın çocuğu sürekli eleştirmesi ve düzeltmesi, çocukta özgüven eksikliği yaratır ve tırnak yeme davranışı ortaya çıkar.

Bu saydığım sebeplere daha bir çokları eklenebilir. Eğer çocuğunuz tırnak yiyorsa öncelikle onu dikkatlice gözlemleyin. Hangi durumlarda bu davranışa sarılıyor ve ne zaman artış gösteriyor. Çocuğunuzun korktuğu, güvensiz hissettiği ve bununla başa çıkamadığı zamanları tespit ettiğinizde artık ona yardım edebilirsiniz. Onunla konuşun ve hissettiği olumsuz duyguları sizinle paylaşmasını sağlayın, bu onun rahatlamasına ve kaygılarının azalmasına sebep olacaktır. Anne/baba olarak ona sık sık onu çok sevdiğinizi hatırlatın. Önemli olan bu davranışın alışkanlık haline dönüşmeden ortan kaldırılmasıdır. Ona tırnak yediği için kızıp başkalarının önünde asla küçük düşürmeyin, bu davranışı daha da körükleyecektir. Çocuğunuzun tırnak yeme davranışı çok yoğun bir hal almış ve tırnak etlerini kanatmaya başlamışsa lütfen bir uzmandan yardım isteyin.

Çocuklarda Yeme Sorunları

Öncelikle çocuklardaki yeme problemlerinde anne babanın yaklaşımı çok önemlidir. Anne babalar yemek yeme konusunda baskı yapmazlar ise yeme işini koz olarak kullanmalarını engellemiş olurlar. Yemek yememe sorunu genelde geçidir. Bu, ailelerin bu konuda baskı yapmaları sonucu vahim durum alır. Evde gerginlik artar. Bu evdeki atmosferi de etkiler, huzur bozulur. Birlikte yemek yemeler dramaya dönüşür. İlk başlarda, çocuğun yemeğe karşı direncini önemsememekte yarar vardır. Bunun yanı sıra yemek yeme düzenine çok dikkat edilmelidir.

Diyetisyenler iştahsızlığın önüne geçmek için şunları uygulamayı öneriyor;

"İştahsızlık problemi olan çocuklarda yemekten 1 saat önce ve yemek sırasında sıvı alımı sınırlandırılmalıdır. Çünkü çocuklar içmeyi yemeğe tercih eder ve kolayca doygunluk hissi duyar, böylece almaları gereken besinleri yetersiz tüketirler. Biberon yerine bardak kullanılmalıdır. Böylece sıvı tüketimi azalır. Süt, meyve suyu gibi içeceklerin miktarı belirlenmelidir. Örneğin; 2 su bardağı süt yeterlidir. Farklı çeşitte besinler denenmelidir. Bir öğünde besini reddettiyse tamamen farklı bir besin denenebilir. Onu da reddederse bir sonraki öğüne kadar herhangi bir besin verilmemelidir. Şekerleme, cips, çikolata, bisküvi iştahı engelleyebilir. Ara öğünler küçük porsiyonlar olmalıdır. Yiyecekler çocukların kolay yiyebileceği türden hazırlanmalıdır. Örneğin; küçük dilimlenmiş salatalık, havuç gibi. Çocuğu yemek konusunda zorlama, sorunu kötüleştirir. Reddedilen besin bir süre sonra tekrar denenmelidir. Grup halinde yaşıtlarıyla yemek, olumlu yeme davranışlarını geliştirir."

Yemek yeme sorunu ile ilgili öneriler: Yemekte herkesin hoşnut olacağı atmosfer yaratmaya çalışınız.
İlk başlarda, pişirilen yemeği sununuz. Alternatif yemeği sunma cazibesine hemen kapılmayınız.
Çocuğunuzu bir de yatağa aç göndermeyi deneyiniz.
Yemeye kesinlikle zorlamayınız!
Büyüme çizgisini takip ediniz.
Yeterince içmesine dikkat ediniz, gerekirse mineral ve vitamin hapları veriniz.
Güç mücadelesine girmeyiniz ve tehdit etmeyiniz ("eğer sen..... o takdirde....").
Çocuğunuz yemek yemeyi kesin olarak reddediyorsa, başkalarının yemek yediği saatte sağlıklı yemek alternatifi düşünününüz.
Kronik yemek probleminde profesyonel yardım almayı geciktirmeyiniz..

çocuklarda dil gelişimi ve konuşma problemleri

İnsanlar arasındaki iletişim yollarından en önemli olanı sözel iletişimdir. İletişimin temel elemanları işitme, ses, konuşma ve lisandır. Bu elemanlardan herhangi birisinde ortaya çıkabilecek bir sorun, kişinin yalnız çevresi ile iletişimin bozulmasına neden olmakla kalmayıp, aynı zamanda kendisi ile de hem organik hem de psikolojik sorunlar ortaya çıkartabilecek, düşünce, duygu, davranış ve ifadelerinde bozulmaları getirir.

Fonasyon, akciğerlerden dışarı çıkan hava ile hızlı vokal fold hareketlerinin ortaya çıkarttığı ses, konuşma ise ortaya çıkan sesin artikülatörler ile kullanılan lisanın en küçük birimleri olan fonemlerin üretilmesi, lisan duygu ve düşüncelerin, sahip olunan kültürün sembolleri ile semantik ve sentetik yapılara uygun, santral bölgenin işlemlemesi ile kombine kavramların ifadesidir.

Normal konuşma ve sesi temel olarak 4 bölümde incelemek mümkündür: Bunlar;
1-)Respirasyon
2-)Fonasyon
3-)Artikülasyon
4-)Rezonasyon, olarak sıralanabilir.

Konuşma ve lisan gelişim evreleri de;
1-)Yeni doğan dönemi (0-6 hafta)
2-)Gıgıldama Dönemi (6 hafta-3 ay)
3-)Mırıldanma Dönemi (3-6 ay)
4-)Mırıldanma tekrarı dönemi (6-9 ay)
5-)Tekrarlama dönemi (9-12 ay)
6-)İlk sözcükler ve Tek sözcüklü cümle dönemi (12-18 ay)
7-)iki sözcüklü bileşimler dönemi (18-25 ay)
8-)2-3 yaş dönemi
9-)4-5 yaş dönemi
10-)5-6 yaş dönemi olarak sınıflandırılır.

Konuşma veya sözel iletişim bozukluğunu geniş anlamda; kişinin oral yoldan kendi kültürlerine uygun sembolleri çıkartma ve / veya formüle edebilmede uygulayamama şeklinde tarif edilebilir. konuşmayı sağlayan yapılardan herhangi birinde ortaya çıkabilecek bir disfonksiyon konuşma bozukluğuna yol açar.

Konuşma terapisti çeşitli dil ve konuşma bozukluğu olan her yaştaki kişiye yardım eder.
İşte konuşma terapistinin düzeltebileceği sorunlara birkaç örnek:
Artikülasyon Bozukluğu:
Eğer sesleri doğru çıkarmada ya da kelimeleri doğru söylemede sorun yaşanıyorsa, bu artikülasyon problemidir. Örneğin çocuğunuz 'araba' yerine 'ayaba' ya da 'ekmek' yerine 'epmek' diyorsa artikülasyon sorunu vardır.
Kekemelik:
Eğer çocuğunuz sesleri tekrar ediyorsa; kelimeyi tamamlamayı güçlükle yapıyorsa; akıcılık sorunu/ kekemelik olabilir. Örneğin; 'sosis' kelimesini söylerken 'so-so-so-sosis' ya da 'sssssssosis' diyebilir. kekeleyen çocukların akıcılık sorunları vardır.
Ses bozukluğu:
Çocuğunuz cümlesine başlarken sesi gür ve net olabilir fakat cümlesi bitinceye kadar sesi azalabilir, kısılabilir ve sesi sanki ağzında geveliyormuş gibi çıkabilir. Bazen de çocukların sesi sanki soğuk algınlığı almış gibi ya da burunlarından konuşuyormuş gibi çıkabilir. Bunlar da ses bozukluğunun birkaç örnek olabilir.
Dil bozukluğu:
Çocuğunuz karşısındaki kişinin söylediklerini anlamada sorunu olabilir ya da düşüncelerini ifade etmek için kelimeleri bir araya getirmede sorunu olabilir. böyle bir durum varsa çocuğunuzun dil bozukluğu olabilir.
Dil Ve Konuşma Terapisini Kim Yapar?
Dil ve konuşma bozukluğu çocukları ve yetişkinleri, tanılayan, değerlendiren, terapiyi hazırlayan ve uygulayan kişiye 'Dil ve Konuşma Terapisti' ya da 'Dil ve Konuşma Patoloğu' denir. Dil ve Konuşma Terapisti, insan iletişimi, gelişimi ve bozuklukları alanında profesyonel kişiler tarafından eğitilen; dil ve konuşma bozuklukları alanında yüksek lisans derecesine sahip olan kişidir.
Kimlerin Konuşma Terapisine İhtiyacı Vardır?
Eğer çocuğunuzda şu durumlardan biri varsa, konuşma terapisine ihtiyacınız olabilir :
Dudak-damak yarıklığı
Ağız etrafındaki zayıf kaslar
Yutma problemi
Kekemelik
Gelişim geriliği
Zihinsel gerilik
İşitme kaybı
Otizm
Down Sendromu
Serebral Palsi
Terapi Ne Kadar Sürer?
Çocuğunuzun dil ve konuşma terapisine ne kadar süre ile devam edeceği konuşma sorununa bağlıdır. Bazı konuşma sorunlarının düzeltilmesi diğerlerine göre daha uzun sürebilmektedir. Haftalık terapi seansı çocuğun performansına ve bireysel özelliklerine bağlıdır. Konuşma terapistine hafta bir, iki kez ya da daha fazla devam edebilirsiniz. Terapi birkaç haftadan birkaç aya, birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir.

çocuklarda mastürbasyon

Çocukluk masturbasyonunun en sık rastlanan şekli el ile genital bölgenin uyarılmasıdır. Masturbasyon sırasında çocuğun yüzü kızarır ve nefesi sıklaşır. Bir süre sonra bedeni tamamen gevşeyen, terleyen ve uykuya dalan çocuk için erişkinlerdeki orgazma benzer bir süreçten söz edilebilir. En sık rastlanan uygunsuz anne baba tepkileri azarlama, dövme, korkutma ve ayıplama şeklindedir.

Genital ilgi sağlıklı cinsel gelişimin bir parçası olarak görülebilir. Ancak çocuğun günlük işlevselliğini engelleyecek kadar sık masturbasyon bedeni keşfetme hedefini aşan, uyarılma ve gevşeme eğilimlerini çok sık içeren ve başkalarının ilgisini çeken bir davranıştır.

Nedenler:
Uyaran eksikliği: Güven, sevgi, ilgi vb. yoksunluğu yaşayan çocuklarda görülebilir.
Medikal sorunlar: Balanit, vulvovajinit, fimozis, idrar yolları enfeksiyonları ya da paraziter hastalıklar gibi genital bölgeye ilişkin yerel irritasyona neden olan hastalıklar ya da dar giyecekler uyarımı başlatabilirler. Yerel irritasyonu başlatabilecek sorunların araştırılması önemlidir.
Zorlu yaşam olayları

Ne yapilabilir?
Ana babalarain çocukluk masturbasyonunun aşırı kaygı duyulacak bir durum olmadığıni bilmeleri gerekir
Çocuğun ilgisini başka bir yöne çekmeye çalışmak.
Masturbasyon davranışı ortaya çıkmadan önce çocuğa bu davranışın yerine geçebilecek keyif veren yeni bir seçenek sunmak.

Kızların ve erkeklerin fiziksel, cinsel ve psiko sosyal gelişim evreleri hakkında bilgileri yeterli düzeyde değildir. İlköğretim okullarının birinci kademelerinde öğrencilere adolesan dönem ve üreme/cinsel sağlık konusunda bilgi verilmemektedir. Ancak ilköğretim okullarının ikinci kademesinde fen bilgisi dersinde üreme sistemlerine yer verilmektedir. Üreme sağlığı ile ilgili bilgiler ortaöğretim eğitim müfredatında yer almaktadır. Burada yer alan bilgi ise üreme sağlığı kapsamında olup cinsel sağlık açısından oldukça sınırlıdır. Bilgi kaynaklarından alınan bilginin yetersiz olması ve değişen vücut yapısını tanımaması gençlerin kendi bedenleri hakkında endişe duymalarına yol açmaktadır. Kızlar menarş ve erkekler spermarş sırasında korku, endişe, utanç, panik olma gibi değişik duyguları yaşamaktadırlar. Bunun yanı sıra cinsel gelişim sırasında ortaya çıkan bazı sağlık sorunları konusunda da yeterli bilgiye sahip olmadıkları için endişe ve korkuları daha da artmaktadır.

Hurlock’a göre ilkokul çocukları, cinsler, üreme organları, çocuğun ana karnında nasıl büyüdüğü, nasıl doğduğu, cinsel ilişkiler, ananın ve babanın bundaki rolü hakkında daha çok bilgi edinme merakı içindedirler İlkokul çocuklarına cinsel eğitim verildiği takdirde çocuk, erinlik devresini, daha sonra ergenlik dönemini kolay ve seksüel sorunları olmadan atlatır.

kardeş kıskançlığı

Anne babaların en çok yaptığı hata yeni gelen kardeşe ilgilerini azaltıp, diğer çocuğa olan ilgiyi arttırmalarıdır. Bu çocuk tarafından ödül olarak algılanıp olumsuz davranışı sürdürmesini tetikleyebilir. Ayrıca anne- babasının eskiye göre kendisine daha fazla ilgi göstermesi, onlardaki bu davranış değişikliğinden rahatsız olmasına ve bir şeylerin değiştiğinin işareti olduğunu düşünmesine neden olur.

Küçük kardeşi gibi bebeksi davranmalar, tuvalet kontrolünün kazanılmışken kaybedilmesi, eskisine göre daha fazla ağlama gibi yaşına göre gerileme davranışları yine yeni kardeşi olan çocuklarda sıkça görülür. Bu davranışlar çocuğun üzerine fazla gidilirse artış gösterir. Bunun yerine olumlu davranışlarının ön plana çıkartılması daha faydalı olacaktır. Örneğin "Aferin, bak artık kendi yemeğini kendin yemeğe başladın" gibi.

Sonuç olarak çocukları arasında kardeş kıskançlığı yaşanan anne-babaların göstermesi gereken tavır, çocukların her birine ihtiyacı ölçüsünde ilgi göstermek, kesinlikle eskisinden farklı ve abartılı davranmamak, çocuğa anlayacağı basit bir dille neden kardeşiyle daha fazla ilgilenmeleri gerektiğini anlatmaktır. Çocuğa ağabey veya abla olduğunun sürekli hatırlatılması bir süre sonra onda gergilik yaratacak ve buna tepkili davranmasına yol açacaktır.

çocuklarda korku

Çocuklarda korkular çok çeşitlidir, bunlar çocuğun yaşına bağlı olarak değişiklik gösterir. Öncelikle bilinmesi gereken çocuklardaki bu korkuları çok ciddi birer problem olarak görmemek ve yaşanması gereken bir dönem olarak benimsemektir. Ancak korkuların nedenleri de mutlaka araştırılmalıdır.

24 aya kadar olan çocuklarda anneden ayrılma sırasında (seperation anxiety) olarak adlandırdığımız ayrılık kaygısı yaşanması çok normal ve çocuğun gelişimi açısında gerekli olduğunu bilmek gerekir. Çocuk anneden bir süre ayrı kaldığında ve tekrar anne yanına döndüğünde annenin yok olmadığını ve bu durumun geçici olduğunu öğrenir. Çocukların bu aşamayı geçmesi biraz zaman alabilir. Bu dönem sırasınca çocuğunuz peşinizden ağladığı sırada onu arkanızda bırakıp giderken, kendinizi kötü anne baba olarak atfetmemeniz gerekir. Unutmayın ki bunu her çocuğun yaşaması ve öğrenmesi gerekir.

2–3 yaş çocuklarına geldiğimizde onlar biraz daha olgunlaşmışlardır, onları korkuları artık, karanlık, tuvalet eğitimi, yüksek ses, hayvanlar, daha önce tanımadıkları yabancılar ve banyo yapmaktır. (Bu dönemde ayrılık kaygısı devam edebilir.) Özellikle bu dönemlerde çocuğu “Beni kızdırırsan seni bırakır giderim!” diye korkutmamak çok önemlidir. Bu dönemde zaten çocuğun en büyük korkusu anne babayı kaybetmektir bunun üzerine gelen bu kadar şiddetli bir korkutma yöntemi çok etkili olmakla birlikte ilerde kapanmayacak sorunlar açabilir.

Korkutma yönteminin kullanılmadığı ailelerin çocuklarında da çeşitli korkular görülebilir. Örneğin “Sen yapamazsın!, Sen beceremezsin! Ben senin yerine yapayım diyerek çocuğunu korumak amaçlı müdahaleci davranan anne babaların çocukları kendine güvenmezler. İleride anne babanın olmadığı ortamlarda karşılaştıkları benzer durumlarda becerileri yetersiz, her şeyden korkar ve kendilerini koruyamaz hale gelirler. Tabi ki çocukların belli ölçülerde korunmaya ve desteğe ihtiyaçları vardır ama bunun derecesini çok iyi ayarlamak gerekir.

4-5 yaş çocuklarında ise anne babayı kaybetme korkusuna ilaveten, düşmek ve bedenin zarar görmesi (gerçek tehlikelerden korkmaya başlarlar bir köpeğin saldırısı, bir yerden düşmek vs.) karşılaşılan korkular arasındadır.6 yaş çocukları artık daha entelektüel seviyeye gelmişlerdir ve korkuları da bu boyutlarda değişmiştir. Artık onların korkularıyla baş edebilme yetilerinin gelişmesine olanak vermek için biraz desteklenmeleri gerekir. Böylelikle kendilerini ileride karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı koruyabilirler.

Gece korkuları
Okulöncesi dönemdeki çocuklarda sıkça görülen korkulardan biridir. Çocuk korktuğunu söyleyerek anne babasının yanına giderek onlarla uyumak ister. Bunun sebebi şımarıklık ve keyfi durumlar olabilir ya da daha ciddi bir problem sonucu ortaya çıkmış olabilir. Örnek vermek gerekirse; Anne babayı tartışırken gören çocuk (baba anneye bağırmış ve şiddet uygulamış olabilir) anneyi kaybetme korkusundan dolayı uyuyamaz. Uyanık kalarak ve annenin yanında kalarak onun gitmesine kendince engel olmaktadır. Annenin bir süre evi terk etmesi gibi bir olay yaşandıktan sonra tekrar eve döndüğünde aynı kaybetme korkusu devam edecektir. Anne baba arasında “Böyle davranırsan çeker giderim!” ve benzeri tehdit vari konuşmalar çocuğu çok fazla etkilemektedir. Son olarak tavsiyemiz, çocuğunuz içinde bulunduğu yaş dönemi içinde normal kabul edilen korkuları bilip ona göre davranmanız ve korkuların sebebini araştırıp öğrenmenizdir.

dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, bireyin akademik başarısı, aile hayatı, sosyal ilişkileri ve benlik saygısı üzerine çeşitli olumsuz etkileri olan ve oldukça sık görülen psikiyatrik bir bozukluktur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun çocuk ve ergenlerde görülme sıklığı %5-10 , erişkinlikte %4 civarındadır.Hareketlilik, dikkat eksikliği ve dürtüsellik, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun temel belirtileridir.Bozulukta her üç belirti birada görülebileceği gibi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu özellikle dikkatsizliğin ön planda olduğu ve hiperaktivite ve dürtüselliğin ön planda olduğu alt tipler şeklinde kendisini gösterebilir.

Bir kişide Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ( DEHB ) varlığından söz edebilmek için, bu belirtilerin 7 yaştan önce başlamış olması, birden fazla ortamda görülüyor olması, sürekli olması ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir.

DİKKAT EKSİKLİĞİ
Dikkat Eksikliği ifadesinden kastedilen aslında dikkatin olmaması değil daha ziyade dikkati belli bir süreyle özellikle zihinsel uğraşı gerektiren ders çalışma, problem çözme veya çocuk için çok da eğlenceli olmayan bir görev esnasında kendisini gösteren bir konsantre olamama durumudur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar tam tersi eğlenceli, ilgilerini çeken, renkli ve canlı görüntülerin olduğu televizyon ve bilgisayar oyunları karşısında saatlerce sıkılmadan durabilmektedirler.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocukların dikkatlerinin dış uyaranlarca kolayca çelinebilmesi nedeniyle, sıklıkla bizlerin farketmedikleri ayrıntıları farkedebilir bu nedenle yanlışlıkla fazlaca dikkatli olarak değerlendirilebilirler.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların öğretmenleri sıklıkla öğrencinin derste dalgın olduğunu, kendisini dinlemiyormuş göründüğü veya kalemi silgisi veya etrafıyla ilgilendiğinden şikayetçidirler.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuklar sınav sırasında dikkatsizce hatalar yapma ve soruları okumadan işaretleme eğilimindedirler.

HAREKETLİLİK
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip hiperaktif çocuklarda görülen ve sorun olarak kabul edilen hareketlilik ise genellikle amaca yönelik olmamasıyla normal bir hareketlilikten ayırt edilebilir. Şiddetine göre, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuk oturduğu yerde kıpır kıpır olabilir veya motor takılmış gibi veya düz duvara tırmanırcasına hareketli olabilir.

DÜRTÜSELLİK
Dürtüsellik, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda sıklıkla: sırasını bekleyememe, konuşurken söz kesme, düşünmeden hareket etme şeklinde gösterir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar sıklıkla oyun ve okul kurallarına uymakta güçlük çekerler.

Bu davranışları plansız ve istemeden gerçekleştiği için sıklıkla arkasından pişmanlık ve üzüntü duygusu baş gösterir. Yapılan araştırmalar Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile birlikte başta “ Karşı Gelme Bozukluğu” olmak üzere öğrenme sorunları, davranım bozuklukları, depresyon ve kaygı bozukluklarının oldukça sık görüldüğünü göstermektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavisi sırasında bu durumların atlanmaması tedavi başarısını olumlu yönde etkileyecektir.

Peki Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuğ (DEHB) olan çocuklarda, bu sorunu yaşamayan çocuklarla kıyaslandığında beyin düzeyinde ne gibi farklılıklar vardır?

Bu bozuklukla ilgili bugüne kadar yapılmış çok sayıda çalışma vardır ve sorun çok boyutlu olarak incelenmiştir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda beyin görüntüleme çalışmalarıyla, beynin hacim ve işlevselliğindeki değişiklikler incelenmiş, beyinden salgılanan Noradrenalin, Dopamin, Serotonin gibi nörokimyasal maddelerin düzeyleriyle ilgili çalışmalar yapılmış ayrıca bu bozukluğa sahip çocuklar nöropsikolojik testlerle değerlendirilmiş, elektrofizyolojik ve genetik çalışmalar yapılmıştır.

Tüm bu çalışmalar sonucunda Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu'nun (DEHB) gerçekten bir bozukluk olduğu, bu çocukların planlama, çevresel gerekliliklere göre davranışın düzenlenmesi, uygunsuz tepkilerin baskılanması, dikkat işlevleri gibi alanlarda zorluk yaşadıkları, bunun sebebinin bu işlevlerle ilgili alanlarda birtakım işlevsel ve nörokimyasal düzensizlikler olduğu , genetik ve çevresel faktörlerin de hastalığın ortaya çıkmasında rol oynadığı gösterilmiştir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların sosyal ve akademik alanda yaşadıkları sıkıntılar olduğu gibi, diğer çocuklarla kıyaslandığında olumlu yanlarının da olduğu göze çarpmaktadır. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda en çok göze çarpan özellikler, daha yaratıcı olmaları, enerjik, sıcakkanlı, hiperaktif, cana yakın ve dürüst olmalarıdır. Ancak dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar, sıklıkla insanlara çabuk güvenebilirler ve kolaylıkla risk alabilirler. Arkadaş çevresi ve kötü niyetli insanlar tarafından bu yönleri kötüye kullanılabilir. Bu nedenle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuklar, uygunsuz çetelere ve gruplara karışma, alkol ve madde kötüye kullanımı ve suç işlemeye yönlendirilme riski altındadırlar.

HİPERAKTİF ÖĞRENCİ
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozuklukluğu’nun bir problem olarak en sık karşımıza çıkması çocuğun okula başladığı zamandır. Şiddetli durumlarda ilkokul öncesi dönemde başvuru olsa da, çocuğun kurallı bir ortama girmesiyle sorunlar belirginleşir.

Bu çocuklarda en çok ortaya çıkan yakınmalar şunlardır;
Sınıfta dolaşma
Garip sesler çıkarm
Kalem ve silgisiyle oynama
Derste dalıp gitme
Yazı yazmak istememe
Ödev yapmama / baştan savma yapma/ ödev yapma süresinin uzun olması
Sırasını beklemekte güçlük çekme
Çok konuşma
Söz kesme
Hareketlilik veya kıpırtılı bir görünüm
Kurallara uymakta gönülsüzlük
Arkadaşlarıyla geçimsizlik
Yönergeleri takip etmede zorlanma

Bu yakınmaların hepsi bir arada bulunmayabilir, dikkatsizlik veya hareketlilik belirtilerinden biri daha ön planda bulunabilir.

Çocukların bu sebeplerden dolayı öğretmenlerinden bolca uyarı almaları, arkadaşları tarafından dışlanmaları, ders başarısında düşüş yaşarlarsa sınıfın tembel çocuğu durumuna düşmeleri çocukta zamanla kendine güveni azaltmakta, çocuğun da kendisini problemli, başarısız ve takdire layık olmayan biri olarak algılamasına sebep olmaktadır. Çocuk zamanla bu durumla baş edemeyebilir ve durumu kabullenme eğilimine girer. Bu zamanla çocuğun daha saldırgan olmasına, motivasyonunun azalmasına ve okuldan soğumasına neden olmaktadır.Okula her gittiklerinde öğretmen bu sefer ne diyecek kaygısıyla yaşayan anne babalar, olumsuzlukları en aza indirgeyebilmek amacıyla evde çocuğu sürekli uyarmakta, özellikle ders yapma saatleri bir kabusa dönüşebilmektedir.

Günümüzde "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu"nun nörokimyasal temelleri olan bir rahatsızlık olduğu bilinmektedir. Yani çocuk bu davranışları şımarıklığından veya anne babanın evde disiplin vermemesi nedeniyle yapmamaktadır. Bu nedenle öğretmenler çocuğu veya anne babayı suçlar tarzda bir yaklaşım sergilememeye özen göstermeli, aksine tedavi konusunda destekleyici ve motive edici bir tavır göstermelidirler.

Çocuğu ve ailesini anlayabilmek ve onlara en doğru şekilde yardımcı olabilmek için öncelikle bozukluğu tanımak çok önemlidir.

Temel belirtiler, hareketlilik, dikkat eksikliği ve dürtüselliktir. Bozuklukta her 3 belirti bir arada görülebileceği gibi, özellikle dikkatsizliği ön planda olduğu ve hiperaktivite+dürtüselliğin ön planda olduğu alt tipler şeklinde de kendini gösterebilir. Bir çocukta bu bozukluğun varlığından söz edebilmek için, belirtilerin 7 yaşından önce başlamış olması, birden fazla ortamda görülüyor olması ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir.

Öğretmenlere düşen görevler:
Öğretmenler öncelikle bozukluk hakkında doğrubilgi sahibi olmaya özen göstermelidir. Çünkü bu çocukların erken fark edilmesi tedaviyi çok olumlu yönde etkilemektedir. Şüphelendikleri durumlarda mutlaka aileyi bilgilendirmeli ve yardım alması için yönlendirmelidir.

Çocuğun sınıf içinde ön sıralara oturtulması, çocuğun çevresindeki dikkat dağıtıcı uyaranları azaltacak , çocuğun dersten daha fazla verim almasına yardımcı olacaktır.

Çocuğun dikkatinin çabuk dağıldığı göz önünde bulundurularak, sınıf içinde hareketli görevler vermek ona kendisini toparlaması için zaman kazandıracaktır.

Derste etrafla ilgilendiği veya dalıp gittiği fark edildiğinde çocuğun dikkatini konuya çekmek üzere sözel uyaran verilebilir.

Sürekli olumsuz davranışlarına odaklanmak yerine olumlu davranışlarını ön plana çıkarmak olumlu davranışların artmasını sağlayacaktır.

Görevlerini düzgün yaptığı zamanlar gözden kaçırılmamalı, olumlu mesajlar vererek ödüllendirilmelidir.

Okulun rehberlik bölümü tarafından çocuğun kendini programlayabilmesi, zamanı doğru kullanabilmesi gibi konularda anne, baba ve çocuğa destek verilmesi faydalı olacaktır.

Şüphelenilen olgular tedavinin gecikmemesi açısından mutlaka bir çocuk psikiyatristine yönlendirilmelidir.

Öğretmenler tedavi öncesi ve tedavi sürecinde çocuğu iyi gözlemlemeli, gelişmelerin sağlıklı bir şekilde takip edilebilmesi için aile ve doktora bilgi akışının doğru olmasına özen göstermelidir.

DİKKAT BOZUKLUĞU
Dikkat bozukluğu, dikkatte bir eksiklikten ziyade kişinin dikkatini istemli olarak bir işleme,özellikle zihinsel uğraş gerektiren ve kişinin ilgi alanının dışında olan konulara -ki bu öğrencilerde sıklıkla ders çalışmadır- yöneltmekte ve sürdürmekte güçlük çekmesidir.

Dikkat eksikliği tek başına görülebildiği gibi Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun bir parçası olarak da görülebilir. Okul öncesi çağlarda gözden kaçabilmekte, farkedilmesi sıklıkla okul hayatının başlamasıyla birlikte olmaktadır.

En sık rastlanan yakınmalar;
Sanki aklı başka bir yerdeymiş gibi
Soruları okumadan cevaplıyor
Dersin başına oturamıyor
Hiç tekrar yapmıyor
Sınavlarda bildiği soruları bile yanlış yapıyor
Çok basit işlem hataları yapıyor
Çok dağınık
Eşyalarını orda burda unutuyor
Sık sık birşeyleri bahane edip dersin başından kalkıyor
Başladığı işleri tamamlamakta güçlük yaşıyor
Ödevlerini hep son ana bırakıyor
Kendi başına ders çalışamıyor

Dikkat eksikliğinde sorun beynin ön bölgesinde (prefrontal bölge) yer alan dikkat sistemindeki işlevsel bozukluktur.
Dikkat eksikliğinin tanısı ayrıntılı psikiyatrik muayene, okul ve ebeveynden alınan bilgiler ışığında çocuk psikiyatristi tarafından konur.

Dikkatin Ölçülmesi
Dikkatin değerlendirilmesinde kullanılan çeşitli dikkat testleri vardır. Bu testler dikkati sürdürülebilmesi, dikkatin çelinebilirliği, dikkati yönlendirme becerisi gibi dikkatin alt bileşenlerini değerlendirir, tanı, tedavi ve takip sürecinde objektif değerlendirmeye katkı sağlar.

Dikkatin Değerlendirmesinde Yardımcı Testler:
WISC-R: Bir çeşit zeka testidir. Çocuğun/gencin dikkat becerileri konusunda fikir verdiği gibi, öğrenme alanlarında yaşanan sorunlar hakkında da bilgi vericidir.
CPT: Özellikle dikkati sürdürme ve uygunsuz tepkileri bastırma becerisinin değerlendirilmesinde yardımcıdır.
Stroop: Dikkatin çelinebilirliği, SAT: Dikkatin yönlendirilebilmesi gibi becerilerin değerlendirilmesinde faydalıdır.

Dikkat eksikliği, Depresyon, Sınav Kaygısı ve Uyum Bozuklukluğu gibi durumlarda da sık gördümüz bir yakınmadır. Özgül Öğrenme Bozuklukluğu olan çocuklarda da Dikkat Eksikliği Bozukluğu/Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu sıklıkla birlikte görülebilmektedir.

Tedavi:
Dikkat eksikliği tedavisinde en önemli basamak tespitin doğru yapılmasıdır. Dikkat Eksikliği Bozukluğu/Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile depresyona/sınav kaygısına ikincil olarak yaşanan bir dikkat dağınıklığının tedavisi farklıdır. Sorunun kaynağına göre dikkat eğitimi, bireysel psikoterapi, farmakoterapi, ebeveyne rehberlik ve danışmanlık yapılması ve eğitim başlıca kullanılan yöntemlerdir.

çocukla iletişim

Çocuğunuzu yetiştirirken, onunla kurduğunuz iletişim biçimi çok önemlidir. Bu iletişim biçimi; yaşam boyu onunla kuracağınız ilişkinin temellerini oluşturacaktır. Bu konuda nelere dikkat etmeniz gerektiğine birlikte bakalım.

1-Öncelikle çocuğunuzu iyi dinlemeyi öğrenmelisiniz. Onu dinliyormuş gibi yapmayın, Bunu hemen hisseder. Eğer bir işiniz varsa biraz beklemesini ve birazdan onu dinleyeceğinizi ifade edin.
2-Onunla konuşurken göz göze gelmelisiniz, bu onun kendisini önemli hissetmesine neden olur. Konuşma başlamadan önce onu kucağınıza alabilir ya da onun mesafesinde oturabilirsiniz. Yukarıdan konuşmanız onun karşısında bir güç olduğunuz imajını yaratabilir. Söylediklerini anladığınızı belli etmek için onay işaretleri verin( başınızı sallamak,hıı..hıı.., evet , seni anlıyorum gibi )
3-Görüşlerini saygı ile dinleyin. Haksız olduğu bir konu söz konusu olsa bile dinlenmeye hakkı vardır. Kendi duygularını, düşüncelerini tanımalı ve özgür bir ortamda bunu her zaman söyleme hakkı olduğunu bilmelidir. Kendisini rahatlıkla ifade edebilen bir çocuk kendisine daha çok güvenir.
4-Sorunlarını çözmek için kendisi çaba göstermelidir. Zorlandığı anlarda çözümsel davranmayın sadece ona yol gösterin. Çözümü kendisi bulabildiğini görebilsin.
5- Yanlış bir davranış yapmış olsa bile ondan bahsederken öncelikle olumlu olan yönlerini vurgulayın. Bu davranışı ile onu sevmenizden bir şey eksilmediğini hissettirmelisiniz. Olumlulardan sonra olumsuz davranışlar nedenleri ile vurgulanmalı ve çözüm için birlikte yeni kararlar alınmalıdır.
6-Almış olduğunuz her yeni karar ya da koymuş olduğunuz her kural kararlı ve sürekli bir biçimde uygulanmaya devam edilmelidir. Sağladığınız tutarlılık doğru davranışın yerleşmesini sağlayacaktır.
7-Ona gün içerisinde yaşına uygun sorumluluklar verin. Yapmış olduğu her sorumluluk için dönem dönem ona teşekkür etmeyi unutmayın.
8-Gün içerisindeki yapacağı her şey yaşına uygun bir şekilde planlanmalıdır. Ne kadar süre televizyon izleyecek, saat kaçta uyuyacak, oyuncaklarını ne zaman toplayacak gibi. Bunun bilincinde olan bir çocuk kendi sınırlarının ve birey olduğunun daha çok farkındadır.
9-Anne ve baba olarak her akşam onunla özel rutin aktiviteler planlayın. Bir çocuk için annenin yeri ayrı babanın yeri ayrıdır. Bu nedenle birbirinizin rollerini almak için çaba göstermeyin. Her akşam sizinle en az bir şey yapacağını bilmesi onu mutlu eder, rahatlatır ve ilişkinizi güçlendirir.
10-Onu sevdiğinizi dile getirmelisiniz. Sevgiyle büyüyen bir çocuk yaşam karşı çok daha güçlü durur.
11-Söz verdiğiniz şeylerde kesinlikle geri çekilmeyin. Bu onun size olan güvenini zedeler.
12-Ona ait olan sınırları aştığında uyarıda bulunun. Bu uyarılar çocuğu azarlayacak ya da rencide edecek biçimde olmamalıdır. Açıklayıcı bir uyarı, bu davranış sonrasında ondan beklediğiniz davranış biçimi ve kararlı bir tutumla zaten istediğiniz sonucu alabilirsiniz.
13-Bir çocuk yetiştirirken sabırlı olmak ve karşınızdakinin bir çocuk olduğunun farkında olmak çok önemlidir. Sabırlı olabilmeniz için kendinize de zaman ayırmalı, yaşamdaki yerinizin ve beklentilerinizin daha fazla farkında olmalısınız. Unutmayın; mutlu bir anne-babalar daha mutlu çocuklar yetiştirebilecektir.

Okulda Dışlanma ve Arkadaş Edinememe

Anne baba için sıkıntı veren deneyimlerden biri de çocuklarının okul ortamında bir arkadaş edinemediğini görmektedir.

Arkadaş edinmekte zorluk çeken ve arkadaşları tarafından dışlanan çocukların genel profillerine baktığımızda bu çocukların sıklıkla ya kendine güvensiz, çekingen, sosyal ortamlarda kaygı yaşayan; ya da benmerkezci, paylaşımcı olmayan, başkalarının haklarına saygı göstermeyen çocuklar olduklarını görmekteyiz.Hangi sebeple olursa olsun arkadaşları tarafından dışlanma veya bir gruba dahil olamama her yaştaki çocuk için ciddi derecede zorlayıcı olmakta, çocukta depresyon ve davranış bozuklukları gibi sorunların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir.

Çocuğun sağlıklı arkadaşlık kurabilmesi için bazı sosyal becerileri kazanmış olması gerekir. Ortaklaşa oyun kurabilme, paylaşma, kendi isteklerini kontrol edebilme, sırasını bekleyebilme gibi.Tüm bunların gelişebilmesi belli bir süreci gerektirir. İki yaş civarı akranları ile yan yana, yani paralel oyun oynayan çocuk, üç yaşında karşılıklı oyun oynamaya başlar. Bu dönem kreşe başlamak için en uygun zaman kabul edilir. Çocuk bu yaşlarda ne kadar çok sosyal ortama girer ve ne kadar çok akranlarıyla birarada bulunursa sağlıklı ilişki kurma konusunda o kadar beceri kazanır.

Çocukta Sağlıklı Sosyal Gelişim İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler:
Her çocuk çok girişken olacak, çok sayıda arkadaşı olacak diye birşey yoktur. Bazı çocuklar diğerine göre yapısal olarak daha girişken veya daha içe dönük olabilir. Çocuktan beklentileriniz gerçekçi olsun. Çocuğu belli bir karakter özelliğini kazanması için zorlamak, kendini geliştirmesi yönünde tüm motivasyonunu kıracak, olumsuz deneyimler yaşadığında kendine güveni daha da azalacaktır.

Yeni bir ortama girdiğinde çocuğu hemen kaynaşması için acele ettirmemek çok önemlidir, çünkü bu onun kaygısını daha da arttıracaktır. Bunun yerine çevresini gözlemlemesine izin vermeli, eğer hala çekiniyorsa harekete geçmesi için yüreklendirilmelidir.

Çocukların sosyal beceri kazanmasında anne babalarının önemli katkısı vardır. Çocuklarına doğru ve rahat davranışlarıyla model olan anne babaların çocuklarında bu tip sorunların görülme olasılığı daha azdır. Ailece bol bol sosyal ortamlara girilmesi, çocuğunuzun arkadaşlarınının eve davet edilmesi, ev dışında arkadaşlarıyla buluşacağı programlar oluşturulması çocuk için çok faydalı olacaktır. Ayrıca spora yönlendirmek, resim, müzik, tiyatro gibi ilgi duyduğu alanlarda kendini geliştirmesini sağlayacak kurslara göndermek de yarar sağlayacaktır.

Arkadaş ortamında saldırgan tavırlar sergileyen, oyuncaklarını paylaşmayan, kendinden daha küçük ya da daha büyük çocuklarla oynamayı tercih eden çocukların ebeveynlerinin eğitimle ilgili hatalar yaptıkları sıklıkla tespit edilmektedir. Çocuğa küçük yaşlarda sınırlarını öğretmedikleri, ebeveyn ile çocuk arasındaki ayrımın tam konulmadığı, aşırı serbest ya da aşırı katı eğitim sergiledikleri bilinmektedir.

Küçük yaşlardan itibaren çocuğa paylaşmanın öğretilmesi, karşı tarafa zarar verici davranışların ortadan kaldırılmasına yönelik çocuğun eğitilmesi çok önemlidir.

Okul öncesi eğitimin çocuğun sosyal gelişimindeki önemi gözardı edilmemelidir. Burada çocuğun erken yaşlarda edineceği deneyimler ileriki yaşlarda ona çok faydalı olacaktır.

Çekingen çocuklar genellikle kendine güvende sorun yaşarlar. Arkadaşlarının kendisi hakkında ne düşüneceği, komik duruma düşeceği ya da beceriksiz görüneceğine dair endişe duyarlar. Bu nedenle bu çocukların yetenekli olduğu alanların ortaya çıkartılması, olumlu davranışlarına dikkat çekilmesi kendilerini göstermeleri için daha yürekli davranmalarını sağlayacaktır.

Okulda öğretmenleriyle görüşülmeli, çocuğun yaşadığı zorluklar hakkında bilgi edinilmelidir. Ders aralarında ne yapıyor, nerede vakit geçiriyor, arkadaşları arasında kabul görüyor mu mutlaka öğrenilmelidir. Okulların rehberlik bölümleriyle iletişim halinde bulunmak bazı sorunları erken tespit edilip önlem alınması açısından yararlı olacaktır.

Okulda veya okul dışında ciddi derecede uyum güçlüğü yaşayan, dürtü kontrolü yetersiz, davranış bozukluğu gösteren çocuklarda altta yatabilecek psikiyatrik bozukluklar açısından değerlendirme yapılması faydalı olacaktır.

Çocuk ve Disiplin

Disiplin, çocuğunuzun kendi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini ona göstermektir. Bu çocuğunuz için bir sosyalleşme sürecidir. Kreşte ya da okulda arkadaşlarına vuran, yemek masasında kurallara uymayan, durmasını istediğinizde durmayan, oyuncaklarını kıran, size birçok konuda uyum sağlamakta zorlanan çocuğunuz için disiplini yerleştirmek çok da zor değildir.

Bir davranışı ya da kuralı çocuğunuza benimsetmek ve yaşam boyu uygulamasını sağlamak için; öncelikle ona doğru bir model olmalısınız. Akşam yemeğinde ıspanağı yemeyen babayı gören çocuğunuzun yemek seçmesi beklenen bir sonuçtur. Bu durumda ona yemek kuralları ve beslenme ile ilgili gerekli disiplini yerleştiremezsiniz. Kurallar; çocuğunuzun yaşına uygun bir şekilde ve anlayabileceği bir dilde anlatılmalı, neden bu kuralların koyulduğu, bu kurallara uyduğunda neler kazanacağı ve uymadığında neler kaybedebileceği ile ilgili anne – baba tarafından açıklanmalıdır. Bu açıklamalar için ; tüm aile üyelerinin bulunabileceği bir toplantı saati ve evde bir köşe belirleyin. (mutfak masası, Ali’nin odası vb.) Toplantı esnasında yiyecek ve içecek ikramının yapılması çocuğunuzu mutlu edecek ve bu olayın ciddiyetini algılamasını kolaylaştıracaktır. Gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra, çocuğunuza güvendiğinizi ve bu davranışı yapabileceğine inandığınızı söylemeyi unutmayın. Kurala uyulmadığında çocuğunuzun karşılaşabileceği durumları kendisine ifade edin ve bu söylediklerinizde kararlı (şifre = kararlılık) olduğunuzu ona hissettirin. Her ne olursa olsun bu kararınızdan vazgeçmeyeceğinizi ona göstermelisiniz. Bazen yapılan konuşma sonrasında karşılıklı yazılı bir form ve imzalar çocuklar için daha motive edici olabilir.

Beklenen davranış gerçekleşmediğinde yani koymuş olduğunuz kurallar uygulanmadığında öncelikle sakin olun ( sinirlenmeyin, bağırmayın, eleştirmeyin ) ve kararlı ifadenizi devam ettirin. Başlangıçta söylemiş olduğunuz sonuçları uygulayın. Eğer çocuğunuz beklenilen davranışı gösterdiyse, öncelikle bundan çok mutlu olduğunuzu ifade etmeniz “manevi ödüllendirme” açısından önemlidir.

Örneğin:
Bu davranışın beni çok mutlu etti.
Yemeğini bitirdiğin için çok mutlu oldum.
Misafirliğe gittiğimizde arkadaşlarınla hiç kavga etmedin, onlarla çok güzel oyun oynadın ben de anneleriyle sohbet ettim, bunu yapabileceğine inanıyordum, aferin.

Çocuklarınıza sık olmamakla birlikte maddi ödüller de sunabilirsiniz. Fakat istediğimiz özellikle doğal ihtiyaçlar (beslenme, uyku vb) ve sosyal kurallarda çok fazla maddi ödüller sunulmaması çünkü çocuğunuzun bu davranışı yapılması gereken bir davranış olarak öğrenmesi gerekmektedir. Bir şey elde etmek için bir davranışı göstermek anlayışı çocuğunuzun disiplin eğitimi ve psikososyal gelişimi için çok da yararlı değildir. Bu nedenle maddi ödüller sunulurken sıklığına dikkat edilmesi gerekir.

Disiplin oluşturulmaya çalışılırken uygulanan ceza davranışları çok önemlidir. Cezanın çocuğunuzun psikolojisine ve onunla kurduğunuz ilişkiye zarar vermeyecek nitelikte olmalıdır. Ceza da amaç, çocuğunuzun farkındalığını arttırmak ve ona iç görü kazandırmaktır. Verilen ceza çok uzun süreli olmamalı ve yapılan davranıştan hemen sonra uygulanmalıdır. Sürenin uzun olması çocuğunuzun davranışı ile ceza arasında bağlantı kurmasını engelleyecek ve ceza amacına ulaşmayacaktır. Ceza amacına uygun olarak verilmelidir. Örneğin; oyuncaklarını toplamadığı için hafta sonu gidilecek bir geziden tamamen mahrum bırakılması çocuğunuzu çok mutsuz edecek ve sizden uzaklaşmasını sağlayarak bundan sonra koyacağınız kurallarda uyumsuzluğunu arttıracaktır

Kendi sınırlarını belirleyebilen ve kendi ihtiyaçları için yapılması gereken davranışları kazanabilen bir çocuk ileride kendine güvenen, sosyal ilişkileri kuvvetli bir birey olacaktır. Bu nedenle okul öncesi dönemlerde bu davranışın kazandırılması çok önemlidir.

yalan söyleme

Yalan, aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen sözdür. Çocuklarda yalan söylemeyi gelişim dönemleri ile yorumlamak gerekir. Çocuklar okul öncesi dönemde hayallerindeki bir şeyi gerçekmiş gibi ifade edebilirler. Çocuğun gerçek ve hayali birbirinden ayıramadığı dönemde anlattıkları yalan olarak kabul edilmez.

Çocukta yalan söylemek süreklilik kazanırsa çocuğun kişilik gelişimi sorunlu olacak demektir. Yalan çevrede model olabilecek kişilerden de öğrenilir. Aşırı otoriter ve baskıya dayalı ortamlarda yetişen çocuklar korkuttukları durumlarda ceza ile karşılaşmamak için yalana başvurmayı öğrenirler. İlgi çekmek, takdir almak, savunmak, intikam almak gibi durumlar da çocuğu yalana yönlendirebilir.

Çocuğa bu yollara başvurmanın çözüm olamayacağını; gerçekle gerçek olmayanın farkını ve yalan söylemenin ne gibi sonuçlara neden olacağını göstermek gerekir. Yalana başvuran çocuk temelde özgüven sorunu yaşamaktadır. Bu nedenle özgüvenini zedelememek için bu yönde destek olmak gerekir.

yeme problemleri

içe kapanıklık

davranış sorunları

gelişim gerilikleri

uyku bozuklukları

çocuklarda öfke ve saldırganlık


ERGEN


ergenlik döneminde kimlik gelişimi

Ergenlik, bir başkalaşım ve dönüşüm dönemidir. Bu dönem belirgin ve hızlıfizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerin görüldüğü çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir.

Başlangıcın belirleyicisi olan puberte, yani cinsel olgunlaşma kız çocuklarında ortalama 9 - 10 yaşlarında, erkeklerde ise 11 - 12 yaşlarında başlar. Biyolojik değişikliklerin tamamlanması ise 3- 5 yıl veya daha uzun sürer. Bununla birlikte ruhsal ve toplumsal gelişme yoğun bir şekilde devam eder. Ergenliğin süre ve sonlanımı sosyal kültürel ve bireysel olgunlaşma düzeyi ile ilgilidir. Bazı araştırmacılar ergenliğin bitimini işe başlama, evlenme ve maddi bağımsızlık gibi faktörlerle ilişkilendirmektedirler. Kültürlerarası çalışmalar ergenliğin birkaç günden (Tayland, Meksika) birkaç yıla dek sürebildiğini göstermektedir. Ergen gelişiminin çok boyutlu olması başlangıç ve bitişiyle ilgili kesin bir sınır koyulmasını zorlaştırmaktadır. Bu süre genelde 12-21 yaş arası kabul edilmektedir.

Ergenlik psikolojisinde bu dönemden "yeniden doğuş" "insan yavrusunun, toplumun bir bireyi olacak şekilde uygarlaşma dönemi" "ikinci doğum" "fırtına ve stres dönemi" "çelişkiler dönemi" , "yeniden yapılanma" olarak bahsedildiği görülmektedir. Bu dönem bireyin kim olduğu, yaşamda nasıl bir yol izleyeceği konusunda yanıtlar aradığı zaman dilimidir. Kimliğin(kişisel kimlik, grup kimliği, ulusal kimlik, cinsel kimlik, kültürel kimlik, mesleki kimlik vs.) şekillendiği bu dönemde ergen gerçekten de bir karmaşayla yüz yüze kalır.

Ergenlik Dönemleri:

1. Dönem:
Bu dönemde beden hızla gelişir ve bu değişimin kontrol dışı olması ergene kontrol kaybı ve ruhsal dengesinin kaybolabileceği düşüncesini uyandırır. Dürtüler artmıştır. Bu dönemde ergenler sıklıkla kaygılıdırlar. Uyku ve beslenmeleri düzensizdir. Dağınıklık, açık saçık konuşmalar görülebilir. Kızlar karşı cinsin dikkatini çekmeye yönelik davranışlar içerisine girebilirler. Dikkati daha çok bedenine yöneliktir. Hızlı büyüme ve bedendeki değişiklikler, yorgunluk ve huzursuzluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu dönemde toplumsal sorumluluk ve görevlerin eklenmesi yorgunluk ve sinirlilik halinin daha yoğun şekilde ortaya çıkmasına neden olur. Bu dönemde artık genç anne-babanın otoritesiyle baş etme davranışlarına girmeye başlar.

2. Dönem:
Puberteden yaklaşık 2 sene sonra başlayan ikinci dönemde ergende soyut düşünce gelişir. Tümden gelimli kavramları tanımlayarak düşünmesi bu dönemin karakteristik özellikleridir. Genç olayları anlatabilmek için tüm olası ilişkileri ve hipotezleri göz önüne almaya çalışır. Bu dönemde dil kullanımı karmaşık, mantık kuralları içinde ve dilbilgisi doğrudur. Soyut düşünme ergenin felsefe, din, ahlak ve siyaset konularına ilgisi ile de kendini gösterebilir. Kimlik arayışı ve özdeşim kurabileceği bir model arar. Artık ebeveynin değer yargıları onlar için anlam taşımaktan çıkar, genç dış dünyaya yönelir. Anne babanın etkisinden kurtulmaya çalışır. Ebeveynlerinin değer yargılarını düşüncelerini eleştirmeye başlar. Genç kimliğini ortaya koyma çabası içindedir, çabuk sinirlenir. Kimlik duygusu "Bireyin kendini birey olarak benzersiz ve kendine özgü bir tarz içinde var olduğunu ve bu tarzın süreklilik gösterdiğini duyumsayışıdır"( Dereboy, 1993). Bu kimlik duygusunun her açıdan tanımlanmaya ve sosyal çevre tarafından kabul görmeye gereksinimi vardır.

Ergenliğin orta döneminde artık bedensel büyüme hızı azalmış, kişi kendindeki değişimlere ayak uydurmaya başlamıştır. Artık ebeveynden ayrı, bağımsız bir kimlik edinerek toplumda yer alma çabaları önem kazanır. Artık arkadaş ilişkileri daha ön plana geçmiştir, akademik başarı ikinci plana itilebilmektedir. Ergen biryandan aileden bağımsız olmak için çabalarken diğer yandan kendi güçsüzlükleriyle de yüz yüze gelir. Bu gerginlikle aile içi çatışmalar daha da şiddetlenebilir.

Her ne kadar bir kısım genç, ergenlik dönemini hafif atlatsa da bir kısım ergenin bu dönemde yoğun sıkıntılar yaşadığı bir gerçektir. Ergenin yaşadığı sorunların başında kimlik bunalımı gelir. Bunun temelinde ergenin içinde bulunduğu hızlı gelişime ayak uyduramaması yatar. Ergen kendini bir bütün olarak hissetmekte zorlanır. Bu yaşanan durum kişilik gelişimini olumsuz etkileyebileceği gibi, kişiliğin yeni güçlü özellikler kazanmasını da sağlayacaktır. Bu dönemde genç erişkin dünyasına adım atmaktadır. Ergen çocuklukta yaptığı özdeşimler (ebeveynle) ve yeni yaptığı özdeşimlerle yeni roller denmeye başlar. Denediği bu roller arasında seçim yapma ve kendine bununla ilişkili bir gelecek hazırlama durumundadır.

Ailenin bu dönemde bu farklı davranışları nedeniyle gençlerle alay etmemesi önemlidir. Bütün bu yaşadıkları genci ciddi anlamda zorlar. Soyut düşüncenin de gelişimiyle birlikte artık genç kendini duygular, davranışlar ve kişilerarası ilişkiler anlamında da tanımlamaya başlar. Ancak genç burada kendiyle ilgili genelleme hatalarına düşebilir. Yaşadıkları konusunda bu nedenle kendi hakkında abartılı çıkarımlarda bulunabilir. Kendini aynı anda hem çok merhametli hem de acımasız olarak nitelendirebilir. Bu durum gencin kendisini tutarsız biri olarak görmesine sebep olabilir ve gerçekte nasıl biri olduğu düşünceleriyle uğraşıp durur. Bocalama içindeki gençlerin başta gelen yakınmaları arasında, her ilişkide bir başkası olmak ve hangi ilişkide gerçekten kendisi olduğunu bilememek gelir.

Bunun kaçınılmaz sonucu olarak bu gençler, davranışlarının sahte olduğunu, sürekli rol yaptıklarını ve kendileri olamadıklarını düşünürler. Bu dağınık görünümün çözülmesiyle birlikte bunalımın da sonu gelmeye başlar. Gencin ve ebeveynlerin bu dönemde bilmesi gereken bu yaşananların doğal süreçler olduğu ve olması gerektiğidir. Bu bilindiğinde, yaşananlar sorun olmaktan çıkar.

3. Dönem:
Ergenliğin son döneminde soyut düşünme iyice yerleşir, gelecek, evlilik, meslek seçimi gündeme gelir. Artık bunlarla baş edebilecek olgunluğa ulaşmıştır. Bağımsızlık duygusu gelişir. Kendi kararlarını vermeyle ilişkili çelişkiler azalır. Daha gerçekçi çözümler üretilmeye başlanır.

Cinsel çatışmalar azalmış, toplumsal konulara ilgi artmıştır. Kişinin kimlik duygusunun gelişimi ve kendiyle ilgili imajı netleştikçe sorunlar giderek çözümlenir. Ancak genç bunu gerçekleştiremezse kimlik karmaşası, kimlik dağılması veya ters kimlik gelişimi görülebilir. Ters kimlik gelişimi gencin bu karmaşadan kurtulmak için toplumsal beklentilerin tam karşıtı rolleri ve idealleri benimsemesidir.

Eğer aile veya yaşanılan toplumun yaşam tarzında belirgin bir değişiklik olmuşsa bu şartlar altındaki gençlerde kimlik bocalaması daha yoğun yaşanabilmektedir. Çünkü burada toplumun kendisi kimlik bunalımı yaşamakta ve toplumun çeşitli kısımları arasında yabancılaşma söz konusu olmaktadır. Gencin önünde çok sayıda karşıt ve çeşitli rol seçenekleri vardır. Ayrıca Çocukluk dönemlerinden gelen suçluluk, güvensizlik, utanç gibi duygular eğer gençlik döneminde zayıflatılamazsa kimlik bocalamasını şiddetlendirebilir.

ergenlikde cinsel gelişim

I. Evre: 12 – 13 yaş
Bedende değişiklikler olur. Bunun sosyal ve kişisel anlamı vardır.
Bedene daha çok dikkat edilir
Bedene güvensizlik yaşanır
Diğerleri ve karşı cinsiyet hakkında merak artar
Kızlar ve erkekler arasındaki farklar artar
Aynı cinsiyetle daha fazla temas halinde olunur (kız grupları ve erkek kulüpleri)
Cinsel ilişkiye girilmesi, cinsel ilişki ve cinsiyet farklılıklarına ilgi artar
Cinsel fanteziler kurulur

II. Evre: 14 – 15 yaş
Birisiyle temasa geçme isteği oluşur
Bir cinsel ilişkiye girme arzusu gelişir
Öpüşme ve giysilerin altından okşama başlayabilir.

III. Evre: 16 – 17 yaş
Kısa süreli ilişkiler başlayabilir
Öpüşme, okşamaya ilişkin doğru davranışla ilgili birçok endişe ortaya çıkar
İletişim ve ilişkilere fazlaca zaman ayrılır

IV. Evre: 18 – 19 yaş
Uzun süreli bir ilişki başlayabilir Kız çocuklarının daha büyük arkadaşları olur. Daha duygusal ilişkiler kurulmaya başlanır. İlişkiler daha fazla önemli hale gelir.

Gençlere Cinsellikle İlgili Kararlarını Verirken Yol Gösterici Olabilecek Değerler
Cinsellik insan yaşamının sağlıklı vedoğal bir parçasıdır.
Cinsellik tüm insanlara özgüdür.
Cinsellik bedensel, ahlaksal, sosyal, psikolojik ve duygusal boyutlar içerir.
Her insan özeldir ve değerlidir.
İnsanlar cinselliklerini farklı biçimlerde ifade ederler ve yaşarlar.
Her birey, diğerlerinin cinsellikle ilgili farklı değer ve inançları olabileceğini kabul etmek ve bu farklılığa saygı göstermek zorundadır.
Cinsel yaşam zorlama ve sömürüden uzak olmalıdır.
Cinsel davranışlar içten ve karşılıklı güven ve saygıya dayalı olmalıdır.
Bütün çocuklar cinsiyeti gözetilmeden sevilmeli ve korunmalıdır.
Bütün cinsel kararların etkileri ve sonuçları vardır.
İnsanların cinsel kararlarını verme hakları vardır.
Ailelerin çocuklarına cinsellikle ilgili bilgi vermesi ve temel değerleri onlarla paylaşması toplumun yararınadır.
Gençlerin cinsel olgunluğa ulaşmaları sürecinde cinselliklerini araştırmaları doğaldır
Düşünülmeden yaşanan cinsel deneyimler risk içerir.
Cinsel deneyim yaşayacak gençler sağlık merkezlerinden bilgi ve destek alabilirler.
Cinsel davranışlar (deneyimler) sorumluluk üstlenmeyi ve özdenetimi gerektirir.
Cinsel ilişkiyi erteleme, istenmeyen gebeliklerden, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar veAIDS'den korunmada çok önemli bir yöntemdir.
Gençler, yetişkin olma sürecinde cinsellikle ilgili değerlerini de geliştirirler.
Koruyucu cinsel davranışı öğrenmek ve benimsemek cinsel sağlığı korumak için önemlidir.
Gençlere yukarıdaki değerlere dayanılarak cinsellikle ilgili temel bir davranış ve anlayış kazandırılması cinsellik eğitiminin temel amaçlarından biridir. Bu anlayışın içselleştirilmesi için, gencin yukarıdaki değerleri özümseyerek kendi kişiliği ile bütünleştirmesi sağlanmalıdır. içine kapanır ve tepkisiz davranabilirler.
İçine kapanır ve tepkisiz davranabilirler.
Uyku bozuklukları ve içeriğini açıklayamadıkları korkulu rüyalar görebilirler.
Sürekli dikkatleri dağınık ve tedirgindirler.
İrkilme davranışları gösterebilirler.
Sanki olayı tekrar tekrar yaşıyor gibi davranabilir, o olayı çağrıştıran olaylarla karşılaştıklarında yoğun bir psikolojik sıkıntı duyarlar, aşırı fizyolojik tepkiler gösterebilirler.
Konuyla ilgili konuşmalardan, kişilerden uzak durmaya çalışırlar.
Olayın önemli bir kısmını hatırlayamama, çevreye olan ilgilerinde azalma, duygularını dışarı vurmada kısıtlılık, çevreden uzaklaşma gibi tavırlar sergileyebilirler.
Mutsuz görünebilirler.
Oyunlarında yaşadıkları olayı tekrar tekrar canlandırabilirler.
Bu şikayetler olaydan hemen sonra başlayacağı gibi aylar ya da yıllar sonra da başlayabilir.

Bu çocuklara nasıl yardımda bulunulabilir?
Bu tip çocuklara sosyal destek çok önemlidir. Şiddete maruz kalan çocuklar yaşlarına uygun bir şekilde psikoterapiye alınmalı, gerekirse ilaç tedavisiyle desteklenmelidirler. Tedavi edilmeyen çocukların büyük çoğunluğu o anda olmasa bile hayatlarının bir döneminde yaşadıklarının olumsuz etkileriyle mutlaka karşılaşacaklardır. Bütün çocuklar sevgiyle büyümeyi hak ederler. Sevgisiz büyütülen çocuklar ileriki dönemlerde suç işlemeye eğilim, madde bağımlılığı ve depresyon gibi sorunlara açık çocuklar olacaktır. Ve bu gençler hepimizle birlikte yaşayacağı için ve onların ruhsal sağlığı bir şekilde toplumun sağlığı ile birebir ilişkili olduğundan onlara hep birlikte sahip çıkmalı ve onların ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı yetişmeleri için elimizden geleni yapmalıyız

ergenle iletişim

ergenlikte madde kullanımı

ergenlikte okul sorunları

ergenlikte davranış sorunları

ergen aile ilişkileri

sınav kaygısı

ergenliktearkadaş ilişkileri